6 Mart 2014 Perşembe

Van sesinizi duymak istiyor

Art for Van (Van için Sanat), tohumları 2011 yılındaki Van depreminden sonra atılan bir oluşum. Amerika'da psikoloji eğitimi alan Leyla Akça'nın bir gün derste aklına gelen bir fikirle hayata geçirilen proje şu anda 8 kişilik bir ekiple dönem dönem Van'daki konteyner kentlere gidiyor ve sanat terapisi yöntemiyle depremzedelerin hayata karşı motivasyonlarını ve dayanıklıklarını artırmak için çalışıyor. En sonu geçtiğimiz ay olmak üzere şu ana kadar üç kere Van'a gittiler. Şu anda da Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bir kez daha Van'dalar ve 8 Mart'ta Kadın Atölyesi'nin açılışını yapacaklar. ''Art For Van'' ekibinden Merve, Leyla ve Zeynep'le bir araya geldik, Van'ı, konteyner kenti ve devletin sorumsuz davranarak ötekileştirdiği insanları konuştuk.

»Öncelikle, Telepatik sanat yapımı nedir ?
Leyla: Sanat terapisi de denilebilir. Sanat terapisi, sanat malzemelerinin kullanılması yoluyla insanların kendilerini ifade edebilmesini sağlıyor. Bu süreç içerisinde insanlar farkındalık, özgüven, problem çözme yetisi kazanıyor. Atölye ve grup çalışmalarında sosyalleşiyorlar ve nasıl bir iletişimin doğru olduğunu görüyorlar. Biz de öğretmen gibi değil de yol gösterici olarak rol almaya çalışıyoruz. Sanatı bir metafor olarak kullanıp onların travma sonrası ortaya çıkan problemlerinin çözümü için çalışıyoruz.

»Yola çıktığınız bir yöntem var mı?
Leyla: Bu seneye kadar toparladığımız yönergelerden yola çıkıyorduk. Bu sene Skills for psychological recovery (psikolojik iyileşme becerileri) diye bir yöntem var. Amerika'da özellikle doğal afetlerden sonra alan çalışanlarının kullandığı bir yöntem bu. Projede bizim dışımızda Van'da Mesut, bir de fotoğraf ve videolarıyla destek olan Kazım var.

ELEKTRİK KESİNTİLERİ sÜRÜYOR
 
»Konteyner kentte hayat ne durumda şu an? Bir dönem sık yaşanan elektrik kesintileri devam ediyor mu hâlâ?
Merve: Elektrik kesintileri devam ediyor ara ara. Konteyner kente çok yakın bir üst geçit yapılmış, orayı ışıklandırdıkları anda elektrik kesintisi oluyormuş. Boğaz köprüsü ışıklandırması gibi düşünün. Büyük ihtimal aynı elektrik hattından geçiyor kentle.

»Size neler anlatıyorlar?
Merve: Başlarda hikâyeleri ateş etrafında şekilleniyordu, önce anlayamadık. Nevroz ateşiyle bağlantı kurmaya çalıştık. ''Ateş yaktık, ateşin etrafında oturduk, halay çektik'' diyorlardı. Sonradan öğrendik ki 120 gün elektrikler kesilince ateş en çok vakit geçirdikleri yer olmuş. İstiyorlar ki sürekli ateş yakılsın, etrafında dursunlar.

SİYASİ PARTİLERE TEPKİ VAR
 
»Yerel seçimler nedeniyle çeşitli vaatlerle konteyner kente gelen adaylar var mı?
Leyla: En son Başbakan oraya ziyarete gittiğinde konteyner kentin önüne çocuklar çıkamasın diye barikat kurmuşlar. Kimsenin gelip gittiği yok. Son dönemde gelen bir milletvekili ''Siz konforlu bir şeklide yaşıyorsunuz, daha ne istiyorsunuz'' gibi saçma sapan laflar etmiş. Hele de bunları duyduktan sonra kimseyi istemiyorlar orada. Parti ayırmıyorlar. BDP'ye de benzer tepkiler var.
»Van'da konteyner kente bakış nasıl? Depremden sonra nasıl bir Van gördünüz?
Zeynep: Kentten ayrılıp TOKİ'de ya da başka yerlerde ev sahibi olanlar var. Aslında Van bir yerde gelişmiş depremden sonra. Şu anda kalanlar ''Bize kalıcı çözümler verin'' diyerek direnişteler. Kentten ayrılanlar o travmaya geri dönmemek için orada kalanlara yardım etmiyorlar. Burada da başka bir problem ortaya çıkıyor.
Merve: Van merkezde kiminle konuşsak şu cümleyi duyduk: ''Konteyner kent kaldı mi ki?'' Oysa şehir merkezine 15 dakikalık mesafede. Yardıma alışıp, parazit gibi yaşadıklarını düşünüyorlar.


DEVLET TRAVMAYI BÜYÜTÜYOR
 
»Deprem gibi büyük travma yaşamış insanlara karşı devletin sorumsuz ve umursamaz tutumu nasıl bir etki yaratıyor?
Zeynep: Devletin tutumu onların travmasını elbette büyütüyor. Onların hangi görüşe sahip oldukları bizi ilgilendirmiyor. Kadınların sürekli gidip üretebilecekleri bir atölye amaçlıyoruz. Eğer bu olursa dışarıdan gelecek önyargı da kırılmış olacaktır. Çocuk ve kadın olmak üzere iki ayrı atölye açmak istiyoruz. Üretim konusu sadece ekonomik değil. Siz onların eline kağıt kalem verdiğiniz andan itibaren üreticiler zaten. Onların da fikriydi kadın atölyesi.
 
DÖNMEMİZİ İSTEMEDİLER
 
»Nasıl bir farkı var sence?
Merve: O kadınlar siyasetin tozunu yutmuş ve hayata karşı gardını almış kadınlar. Buradaki kadınların içine işlemiş aile odaklı yaralar var. Barınma sorunları var. Dinlendiğini bilmek bile onlar için çok önemli.
Zeynep: Biz dayanıklıklarını güçlendirmek için çalışıyoruz. Ece ve Merve'ye çok zor bir yere gittiğimizi söyledik. Bu yoğunlukta bir travmayı yaşamak kolay değil. O yüzden çalışırken birbirimizi koordine etmeye çalışıyoruz. Birbirimize karşı anlayışlı olup dinlenmemize izin vermezsek bizim için de zor oluyor. Çok büyük bir travmayı birlikte yaşıyoruz.
''Ben bu işe gönül verdim, istediğim için buradayım, bunu görmek benim için yeterli'' dediğiniz bir durumla karşılaştınız mı? Hepinize ayrı ayrı sormak istiyorum.
Leyla: İlk ve son gün arasında çocukların tepkileri. İlk gün kalem için kavga eden çocukların son gün ''İsteseydin canımı verirdim'' demeleri, özür dilemeler, ilk gün hayalini bile kuramayacağımız derecede büyük adımlar atıyorlar. Travmaları bitti mi? Hayır. Ama becerileri ve dayanıklıkları arttı mı? Evet. Bu çok önemli. Şiddete alternatif bir nesil yetiştirmek için tohum attığımızı düşünüyorum. Benim için yeterli.
Zeynep: Kentteki birini bambaşka bir sebeple ifadeye götürmek için gitmeden bir gün önce polis gelmişti kente. Polisi gören çocuklar koşmaya başladı. ''Abimizi bırakmayız'' diyerek polisin önüne barikat kurdular. Aynı barikatı bizim gideceğimiz gün bize kurdular. Aynı şey baktığımız zaman. Duygusu o kadar başka ki. Gitmememiz için ellerinden geleni yaptılar.
Merve: Biz geleceğiz diye plan yapıyorlarmış. Kütüphane kurmak istiyorlarmış. Okul çıkışı atölyeye gidip ders çalışıyorlarmış. Bizim için tiyatro hazırlıyorlarmış. Projeksiyon götürüp film göstereceğiz bu kez. Şu anda atölyeyi kullanmaları çok güzel. Daha ne olsun.

4 Mart 2014 Salı

Borçka Kaymakamı Öztürk'ten Evi Yanan Aileye Ziyaret

Borçka Kaymakamı Şakir Öner Öztürk, bir süre önce evi yanan aileye "geçmiş olsun" ziyaretinde bulundu.
Kaymakam Öztürk, beraberindeki Çavuşlu Köyü Muhtarı Mehmet Şan ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi İsmail Hoşgör ile bir süre önce bir süre önce elektrik kontağından çıkan yangında büyük çapta hasar oluşan ahşap evde oturan Fevzi ve Meryem Taylan çiftini ziyaret etmek için ailenin Borçka ilçesi Çavuşlu Köyü Çermik Mahallesi'ndeki evine geldi.
Yanan evde incelemelerde bulunan Kaymakam Öztürk, Taylan ailesine geçmiş olsun dileğinde bulundu.
Taylan ailesine ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli yardımların yapılacağını söyleyen Öztürk, ailenin yaşadığı mahallenin yolunun yapılması sonrası aileye Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından prefabrik ev tahsis edileceğini ifade etti.

Öztürk, Şan ve Hoşgör, Taylan ailesinin eksikliklerini tespit ettikten sonra köyden ayrıldı.

3 Mart 2014 Pazartesi

Kampanyasını sokak sokak, ev ev dolaşarak sürdüren MHP Adana Büyükşehir Belediye Başkan adayı Hüseyin Sözlü’nün öncelikli seçim söylemi “Kentsel dönüşüm” ve “Adana’nın huzuru”

MHP Adana Büyükşehir Belediye Başkan adayı Hüseyin Sözlü; vatandaş ile iç içe bir siyasetçi. Adana’da kazanacağından emin. Sözlü, yerel seçim için çıtayı da koymuş; “AKP yüzde 20’de kalırsa kimse için sürpriz olmasın...” Hummalı bir seçim  çalışması içinde yakalayıp söyleşi yaptığımız Hüseyin Sözlü’den ana başlıklar;
Adana’ya düzen intizam gelecek
Son 4 yıldır Adana’daki kargaşa hükümetin armağanı oldu. Bu Adana’yı son dönemde büyük zafiyet içerisine düşürdü. Adana’ya içerden bakıldığında kargaşa şehri oldu. Öncelikle biz normal yoldan hem yasal, hem de teamüllerin kabul gördüğü bir ölçü içerisinde Adana’nın normalleşmesi gerektiğini düşünüyoruz bu da seçim ile olacak.
Biz önce Adana’yı orta ve uzun vadeli bir disiplin altına almayı düşünüyoruz. Bu imar planlarının yeniden ele alınmasını gerektiriyor. Çünkü Adana’nın imar uygulamalarının çoğu mahkemelik. Müteahhitler konut üretebilmek için problemsiz imar parseli bulamıyorlar. Tabi biz bunu yaparken sadece bu problemleri yasal zeminde gelişi güzel kaldırmaktan, böyle basit bir şekilde idare etmekten ziyade bunu çağdaş şehirciliğin normu, modern şehir planlamasının ölçülerini göre Adana’yı yeniden bir imar disiplini altına alacağız.
Tarım toprakları ve çevre korunacak
Arsa uğruna tarım alanları betona kurban ediliyor. Gelecek nesillerimizin üzerimizdeki hakları bu dönemin uşakları tarafından gasp ediliyor. Hem de yeni imar alanları Adana’yı yeniden dizayn etmek, yeniden imal etmek noktasında meseleye baktığınız da yeni imar alanları kentsel dönüşüm kavramının olduğu yerde yeni imar alanları bol keseden yeni imar alanları açılmamalı. Bu hem tarım topraklarını korumak açısından, tabiatı korumak açısından, gelecek nesillerin üzerimizdeki hakkını korumak açısından önemli. Tarım alanlarından arsa üretmek rant belediyeciliğinin de yegane kolay yoludur. Biz bunları yapmayacağız. Bunları yaptırmadığımız zaman da kentsel dönüşümün temel dinamiği arz talep dengesidir. Şehrin eski, bozulmuş kirli, şehircilik estetiği ile çağdaş şehircilik ile uyuşmayan yönlerini orta uzun vadede arz talep dengesi içerisinde yenileyeceğiz. Ama bunu yaparken de tabii ki şehrin trafiğini rahatlatacak yeni yolları açıp kaybettiğimiz yeşil alanları oluşturacağız.
Belediye başkanları ufuk sahibi ise şehrin geleceğini planlıyor. Bu anlamda Belediye başkanı bunu dizayn edebilmeli, bunun koordinatörlüğünü yapabilmeli. Ufuk sahibi olmalı, geleceğin neyi gösterdiğini ya da yereye götüreceğini tahmin edebilmeli. Bizim belediyelerimizin zaten çoğu parasızlıktan değil ufuksuzluktan batmıştır. 
Vatandaş en çok neleri istiyor?.. 
Kentsel dönüşüme, belediye başkanının ciddi bakması gerekir. Çünkü dar gelirli insanlar zaman içerisinde gelmişler yoğunlaşmışlar. Oraların da bir cazibesi kalmamış. Bu yerlerde gelir durumu da çok kötü, çok alt sınırda. Buralarda artık şehrin sosyal yapısıda bozuluyor. Kentsel dönüşüme sadece binalarının eski yerlerinin kıymetlenmesinden öte bir sosyal problemin de yürütülmesi açısından bakıyoruz.
Bir de iş sorunu var. Bana sıkça, “Bu iş meselesi ne olacak, istihdam meselesi ne olacak başkanım diye soruyorlar. Ben de üç dönem Ceyhan’da belediye başkanı olarak görev yaptığımı Adana’nın geriye gidiş sürecinde Ceyhan’da sanayisini 12 kat büyüttüğümü anlatıyorum.
Bugün benim dönemimde başlayan orada mütevazi tekstil sektöründeki iplikçiler bugün Türkiye’nin değil bölgenin hatta dünyanın en önemli iki veya üç üreticisinden biri. Ne yaptık? Yatırım yapana problem oluşturmadık, bunların önünü açtık, yardımcı olduk. Bamya üretiminde Ceyhan’da yatırımcıların önünü açtık. Çelik konstrüksiyon da Ceyhan ülkenin en önemli üretim merkezlerinden bir tanesi oldu. Tarım alet ekipmanlarında Konya’yı, Söke’yi solladı geçti. Ceyhan’da yaptığımı Adana’da da yaparım Allahın izniyle. Paha da ağır, yükte hafif üretim modellerini Adana’ya getirmeye teşvik etmek lazım. Bunu da başaracağımı düşünüyorum.
Kurtarılmış mahalle kalmayacak
Ben Ceyhan’da kurtarılmış mahalle bırakmadım. Onların baskısı altında kalan hiçbir mahalle yok. Hepsini merkeze doğru çektim ama Adana’da mahalleye belediye otobüsleri giremiyor. Belediye otobüslerinin şoförleri şehit ediliyor. İnşallah Adana’ya da gelip Adana’da da kurtarılmış mahalle kavramını ortadan kaldıracağız. Adana huzurun, kardeşliğin, kaynaşmanın, entegrasyonun şehri olacak. Bunları yapacağız. 
Rant belediyeciliği bitecek
Tam 3 dönemdir Ceyhan Belediye Başkanlığı görevini yürütüyorum. Seçildikten sonra halktan kopmayan, vatandaşın sorunlarıyla yakından ilgilenen bir belediye başkanı olarak 3 dönemdir siyasi varlığımı sürdürmekteyim. Demokrasilerde siyasiler, yetkisini ve gücünü halktan alır. Biz de halkımızın bize verdiği yetkiyi halkın menfaatine kullanan bir siyasetçi olarak verdiğimiz sözleri tek tek yerine getirdik. Şimdi aynı desteği Adanalı hemşerilerimden istiyorum. Yetki alır da Adana’nın başkanı olursam Ceyhan’da gerçekleştirdiğim hizmetleri Adanalı ile de buluşturacağım ve kardeşlik ikliminin yaşandığı bir şehri sizlerle beraber inşa edeceğiz..
Adana’yı katleden rant belediyeciliğinin sonunu getireceğiz. Üretken belediyecilik sloganı ile yola çıkmış bir belediyecilik anlayışının temsilcisi olarak hizmet etmek ve Adana’yı hak ettiği yere getirmek için bu yola çıktım.

Vinç kiralayıp prefabrik ev çaldılar!

Adana'da yaşanan ilginç hırsızlık olayında 6 zanlı, kiraladıkları vinç yardımı ile mobilyacılar sitesindeki bir işyerinde montajı bitmiş 11 adet prefabrik evi çaldı.
Edinilen bilgiye göre olay, merkez Seyhan ilçesine bağlı Ova Mahallesi'nde meydana geldi. İddiaya göre Modern Sanayi Sitesi'ne gece gelen 6 kişi depo içerisine girerek 145 bin lira değerinde 11 tane 2+1 prefabrik evi çalıp kiraladıkları vinç ile kamyonete yükleyip götürdü. 

İşyeri sahibi, sabahleyin depoya girdiğinde perfabrik evlerin olmadığını görünce Adana Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü'ne bağlı Hırsızlık Büro Amirliği'ne başvurdu. Polis, yaptığı incelemede hırsızların kiraladığı vinç şirketlerinin sahibine ulaştı. Bunlardan alınan ifade doğrultusunda prefabrik evlerin satıldığı yerler tespit edildi. 

Satın alan kişilerle yapılan mülakatta hırsızlığı Müslüm G. (27), Kenan Ö. (30), Mehmet Ali S. (33) Aydın E. (27), Cemil O. (33) ve Hüseyin Ö.'nün (28) yaptığı tespit edildi. Bunun üzerine yapılan operasyonda şahıslar gözaltına alındı. Vinçleri kiralayan 3 şirket sahibine de işlem yapıldı. Yapılan soruşturmada zanlılar suçlamayı kabul etmezken, sorgularının ardından adliyeye sevk edildi. Zanlılardan Cemil O. ile Hüseyin Ö. tutuklandı.Zanlıların, değeri 20 bin lira olan prefabrik evleri 5 bin liraya sattığı öğrenildi.

24 Şubat 2014 Pazartesi

Mansur Yavaş: Benim önceliğim vatandaşlarımın geçim derdi !

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı Mansur Yavaş, "Ankara'ya şehre giriş kapıları yapıldı. Bu kapılar 31 trilyon. Sayın başkanın önceliği nedir bilmiyorum, ama benim önceliğim önce Ankara'da yaşayan vatandaşlarımın geçim derdi." dedi.

Mansur Yavaş, Ankara Güdül Sorgun Derneği'nin düzenlediği programa katıldı. Programda konuşan Yavaş, yaklaşık bir ay sonra yapılacak belediye seçimlerinin öncelikle tüm ülkeye ve Ankara'ya hayırlı olmasını diledi. Şehre giriş kapıları yapıldığını hatırlatan Yavaş, "Ankara'ya şehre giriş kapıları yapıldı. Bu kapılar 31 trilyon. Sayın başkanın önceliği nedir bilmiyorum, ama benim önceliğim önce Ankara'da yaşayan vatandaşlarımın geçim derdi. Onların huzuru, onların sağlıkta ve eğitimdeki ihtiyacıdır. Sizlerin parasını harcayarak çok gerekli olmayan öncelikleri yapmasını hiç beğenmiyorum. Biraz önce gelirken baktım hepsi çelik konstrüksiyon. Biz onları yıkmayalım, biz onları kaldıralım, Ankara'nın ilçelerine verelim. Bizim bunlardan daha öncelikli ihtiyaçlarımız var." ifadelerini kullandı.

Yavaş, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin yurt dışından tanesi 1.500 Euro'ya ağaç ithal ettiğini, Almanyaçıkışı 160 Euro olduğuna dikkat çekti. Yavuş, şu eleştirilerde bulundu: "Ben de diyorum ki Sorgun ilçemizde ağaç mı yetişmiyor. Kızılcahamam'da, Çamlıdere'de ağaç mı yetişmiyor da Alman köylüsünü zengin ediyoruz. Bu ülkenin bütün şehirleri bizim hiç ayrım yapmıyoruz. Ancak belediye meclisi kararlarına baktığımız zaman, Melih Bey'in memleketi olan Şanlıurfa'nın bütün ilçelerine para yağdırdığını görüyoruz. Gitsin, oralar da bizim memleketimiz, ama Güdül nereye bağlı, Beypazarı, Nallıhan nereye bağlı. Bundan sonra Ankara'nın bütün ilçeleri abad olacak."

Şehrin ortasında Ankapark'ın yapılmasını da eleştiren Yavaş, Ankara'nın bütün trafiğinin orada tıkanacağı uyarısında bulundu. Yavaş, "Hadi onu geçtim harcanan para 1 milyar dolar faizli para, yani 2 katrilyon, 300 trilyon. Bakın bütün televizyonlarda söylüyorum, hayır o kadar değil demiyorlar. Peki 2 katrilyon 300 trilyona ne yapılır? Ankara'ya 300 tane hastane, 300 tane okul yapılır. 40 bin tane dar gelirliye konut yapılır. Peki öncelik midir dinazorlu park Allah aşkına. Armada'nın karşısına çelik kafesi Melih Gökçek yaptı, şimdi de geri yıkıyor. Allah hiç kimseye yaptığı bir şeyi yıktırmasın." şeklinde konuştu.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Türkiye’de depreme karşı çelik ev sayısı artmalı !

Steelife Genel Müdürü Mimar Bülent Aydın, neredeyse tamamı deprem kuşağında yer alan Türkiye’de çelik yapıların vazgeçilmez olduğuna işaret ederek, esnekliği ve hafifliği sayesinde depreme karşı en güvenli malzeme olan çeliğin, neredeyse tamamı deprem kuşağında yer alan Türkiye için isabetli bir tercih olacağını vurguladı. Aydın, hafif çelik yapı sistemi ile üretilen yapıların dayanıklılığının ömrü boyunca aynı değerde sürdüğüne de dikkat çekti.

Türkiye’deki ilk hafif çelik sistem binayı kuran Vefa’nın çelik yapı markası Steelife’ın Genel Müdürü Mimar Bülent Aydın, 17 Ağustos depreminin yıldönümünde deprem kuşağında yer alan Türkiye’de çelik yapıların önemine dikkat çekerek, “Türkiye için çelik yapılar vazgeçilmezdir ve kullanımı teşvik edilmelidir” dedi. 

Hafif çelik yapı sisteminde kullanılan malzemelerin tümümün sanayi ürünü olduğuna dikkat çeken Aydın, çelik yapı sisteminin malzeme israfını önleyen ve hatayı minimum seviyeye indiren ön üretiminin yanında hafif çelik konstrüksiyonu sayesinde teknolojinin ve güvenliğin öne çıktığı bir yapı sistemi olarak alternatiflerinden ayrıldığını belirtti. Aydın, “Teknolojik altyapıyı mimari estetikle birleştiriyoruz. Teknolojik yeniliklere merakı bilinen insanımızın, yaşadığı mekânların estetik ve güvenliğine de özen göstermesini bekliyoruz” dedi. 

Türkiye’de çelik kullanım oranının çok düşük olduğuna işaret eden Bülent Aydın, gelişmiş ülkelerde ve özellikle bu ülkelerden Japonya gibi deprem kuşağında olanlarda çelik konstrüksiyondan oluşan taşıyıcı sisteme sahip binaların toplam bina stoku için önemli bir paya sahip olduğunu, İngiltere, İskandinav ülkeleri, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde de çelik kullanımının oldukça yaygın olduğunu belirtti. 

16 Şubat 2014 Pazar

DEPREME KARŞI ÇELİK MİNARE !

Deprem kuşağında olan Bingöl'de betondan yapılan cami minareleri artık yerini çelik konstrüksiyon minarelere bırakıyor.

Merkezde Karşıyaka Mahallesi Hz. Osman Camii'ne hayırsever vatandaşlar tarafından çelik minare yaptırıldı.
Çelik minarenin 1-2 günde imalatını yapıp, bir günde yerine montajını yaptıklarının söyleyen Demirciler Çelik Konstrüksiyon Pazarlama Müdürü Murat Aytekin şöyle konuştu:
"Hz. Osman camisine yaptığımız çift şerefeli 34 metre boyunda yeni çelik minarenin yapımında 4 ton demir kullanılmıştır. Fiberglas kaplama, kendinden boyalı çelik minarenin parçaları vinç yardımıyla işçilerimiz tarafından bir günde monte edilmiştir. Minarelerimiz yüzde 100 depreme ve doğal afetlere karşı dayanıklı ve statatik hesapları yapılarak kurulmaktadır. Betonarme minarenin deprem gibi doğal afetlerde gördüğü hasarlardan ve pahalı olmasından dolayı, cami dernekleri artık camilere, daha ekonomik olduğu için çelik konstrüksiyon minare yaptırmaktadırlar. Bir betonarme minare fiyatına 2-3 çelik minare yapılabilmektedir. Betonarme minarenin imalatı günlerce sürer ve maliyeti çok yüksektir. Yaptığımız minarelerin fiyatları camilerin durumuna göre, tek şerefeli minare 18 - 25, çift şerefeli minare 30 - 32 bin TL arasında değişmektedir “ dedi